2030’a kadar Türkiye’deki enerji ihtiyacının %5’ini enerji kooperatifleri aracılığıyla karşılamak istiyoruz

2030’a kadar Türkiye’deki enerji ihtiyacının %5’ini enerji kooperatifleri aracılığıyla karşılamak istiyoruz

EkoIQ dergisinden Bulut BAGATIR’a Ocak-Şubat 2024 sayısı için ülkemizdeki Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerinin gelişimi ve hedefleri hakkında bir röportaj verdik. Tam metine en alttaki linkten ulaşabilirsiniz. Keyifli okumalar.

Enerji kooperatifçiliğine ilişkin düzenlemeler 2016’da yürürlüğe girdi. Ancak bunun bir anda olmadığını, arkasında bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de enerji kooperatifçiliği nasıl başladı?

Kendi hikayemizi anlatarak başlamak gerekiyor. Bir devlet kanadında bir de sivil alan kanadında giden bir yol vardı. Dilerseniz önce devlet tarafından bahsedeyim. Alman Kooperatifler Birliği’nin Ankara’da temsilciliği var. Bu birlik, 2013’te Ticaret Bakanlığı’ndan yaklaşık dört veya beş kişilik bir grubu, Almanya, Hollanda ve Danimarka’daki enerji kooperatifleri ile bir tanıştırma seyahati yaptı. Yani devletin enerji kooperatifçiliği kavramıyla ilk tanışması 2013 yılındaki bu seyahat oluyor. Daha sonra mevzuat içinde bu alanda bir koşturma başladı fakat özellikle devletin yapılanmasında belli başlı bürokratik değişiklikler ile çok büyük aksamalar ve aksaklıklar yaşandı ve süreç içinde ivme çok azaldı. Şu anda Ticaret Bakanlığı’nda sadece bir uzman bu alanda çalışmalar yapmaya devam ediyor.

Sivil alana baktığımızda ise 2012’ye dönmemiz gerekiyor. 2012 yılında Balıkesir, Çanakkale 1/100 Gelişme Planı belirlendi ve Güney Marmara sahil şeridine yaklaşık 14 termik santral yapılması planlandı. Doğal olarak bu sürece nasıl müdahale edebiliriz ve kömürlü santralların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarıyla nasıl bir üretim alanı oluşturabiliriz diye kendimize sorduk. Aynı yıl tesadüfen, Troya olarak Avrupa Birliği (AB) projesi çerçevesinde Belçika’ya yaptığımız seyahatte ilk kez enerji kooperatifçiliği ile tanıştık. Enerji kooperatifi nasıl çalışıyor, prosedürler nedir, hukuki altyapısı nedir diyerek düşünüp araştırırken özellikle önerdiğimiz yenilenebilir enerji modelini savunmak için harika bir model olduğunu gördük.

Tarımsal alanların sahipleri, yani yerelde yaşayan insanlar kömürlü santrallara arsalarını satmaktansa bu alanda kendi elektrik ihtiyaçlarını kendilerinin karşılayabilecekleri bir mekanizmayı nasıl yapabilirler sorusunun altyapısını oluşturacak bir model vardı karşımızda. Biz de 2013 yılı itibarıyla bunun üzerinde yoğun bir şekilde çalışmaya başladık. Tesadüf, aynı zamanda Ticaret Bakanlığı’nda da biraz önce bahsettiğim grup çalışmaya başladı. Bu sefer bizim de dahil olduğumuz bir grup insanın ilgisi ve bu konudaki talebi de artınca Ticaret Bakanlığı daha etkin çalışmalar yapmaya başladı. 2014-2015 bakanlıklar nezdinde çok yoğun lobi çalışmalarının olduğu bir tarihti. 2016’da ise Lisanssız Enerji Yönetmeliği’ne enerji kooperatifleri kelimesi girdi ve enerji kooperatifleri lehine bir çalışma sonuçlanmış oldu. Lisanssız Enerji Yönetmeliği’nde yapılan bu değişiklikle 2016 yılının sonuna kadar dokuz aylık bir süre içinde Türkiye’de 10 enerji kooperatifi kuruldu. Bugün yaklaşık 50 enerji kooperatifi var.

Fakat 2019 yılındaki bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi değişikliği ile enerji kooperatifleri artık aktif bir şekilde çalışamaz hale geldi. Enerji kooperatifi farklı konut sahiplerinin veya farklı işyeri sahiplerinin bir araya gelerek başlattığı bir girişimdi. Bu girişimi yoğun bir şekilde artırıp elektrik ihtiyacını karşılayabilmek için tek bir bölgede üretim yaparken tüketimi bunlar arasında paylaştırma imkanı vardı. Ama 2019 kararnamesi bunu ortadan kaldırdı. Yani siz bir binada elektrik tüketiyorsanız ancak bu binada elektrik üretme hakkınız var. Doğal olarak bu durum kooperatifleri işlevsiz hale getirdi. 2019’dan sonra kooperatifler ne yazık ki durağan bir döneme girdi. Ama bununla da ilgili şu anda halen devam eden yoğun bir lobi çalışması var. 2016’daki ve 2018’deki düzenlemeler enerji kooperatifleri için en verimli ve en sağlıklı gelişimlerdi. Hatta biz artık onların da geliştirilmesini talep ediyoruz. Avrupa’daki düzenlemelerin, gelişmelerin ve değişimlerin Türkiye’deki hukuki mevzuata uygun bir şekle getirilmesini arzuluyoruz.

Enerji kooperatifleri olarak merkezi bir enerji sistemi yerine yerelde üretip yerelde tüketen bir enerji sistemini savunuyorsunuz. Ancak mevcut durumda, enerji kooperatifleri üretmiş oldukları enerjiyi sadece Türkiye Elektrik İletişim A.Ş. aracılığı ile devlete satabiliyor ki bu enerji kooperatifçiliğinin ruhuna aykırı bir yapı. Bunun getirdiği dezavantajlar nelerdir?

Merkezi enerji sisteminin avantaj ve dezavantajları tabii ki var. Öncelikle avantajlardan bahsetmek isterim ki devlet zaten bunun altını özellikle çiziyor. Devlet, enerjide standartlaşmayı ve enerjinin her bölgede sağlıklı ve düzenli bir şekilde aktarılabilmesi için tek bir havuzda buluşulmasını tercih ediyor. Bunu şu anlamda anlayabiliyorsunuz. Örneğin Elazığ’daki tüketicilerin de 220 wattlık bir enerjiye ihtiyacı var. Balıkesir’de de veya Edirne’de de bir tüketici var. Devlet bunu standardize edebilmek için böyle bir düzenleme getirmiş durumda. Artık teknolojik altyapı tamamen sağlandı. Siz 10 wattlık bir sistem de verseniz, transformatörlerle 220’ye çıkartabiliyorsunuz bunu.

Siz elektriğinizi üretiyorsunuz ve şebekeye veriyorsunuz ama şebekeye vermeden önce eğer kendi binanızın altındaysa binanızdaki elektrik ihtiyacını karşılayabiliyorsunuz. Çatınızda 10 kilowattlık bir sistem var. 10 kilowattan 3 kilowattlık bir güce ihtiyacınız varsa onu çekiyorsunuz, geri kalan 7’yi satıyorsunuz. Bir tarafta yerelde üretmenin imkanını sağlamış oluyorsunuz ama enerji kooperatiflerinde biraz daha komplike bu çünkü enerji kooperatiflerinin ortaklarının hepsi farklı adreslerde. Hepsi tek bir binada olmadığı için tek bir yerde üretim yapılamıyor. Farklı adreslerde olduğu için de şebekeyi kullanmak zorunda. Yani şebekeyi kullanıp ilk önce elektriği vermesi gerekiyor, sonra ortakların şebekeden kendilerinin üretmiş oldukları, hak etmiş oldukları elektriği çekmeleri gerekiyor. Bu da doğal olarak son dönemde yoğun bir şekilde muhalefet edilen konulardan biri. Bu çift yönlü alışveriş tekrar tekrar vergilendirmeye neden oluyor çünkü.

Siz elektrik üretiyorsunuz, sonra bunu yasal olarak şebekeye vermek zorundasınız. Ondan sonra şebekeden de kendi tüketiminizi çekmek zorundasınız. İki defa dağıtım bedeli talep ediyor devlet sizden bu aşamada. Bu da çok büyük adaletsizliklere, gelir kayıplarına neden oluyor. Aslına bakarsak şebekenin daha sağlıklı, tekdüze hale getirilmesi amacıyla yapılmış olan bir düzenleme. Ama teknolojik altyapı artık bunları tamamıyla aşmış durumda. Almanya’da mesela enerji kooperatifleri şu anda ortağı olmayan kişilere elektrik satma hakkına sahip.

Bunu nasıl yapıyorlar peki? Devlete satmadan mı?

Devlete satmadan, yine şebekeyi kullanıyor. Benim üretimim ne kadar, örneğin 10 birim. Ancak 5birim tüketiyorum. Geri kalan 5’ini de pazarlık usulü, hatta ve hatta şebeke fiyatlarından daha ucuza komşularıma, tanıdığım insanlara kendi aramızda yaptığımız sözleşme çerçevesinde elektrik satma hakkına sahip olabiliyorum. Bunun yanı sıra vergi muafiyetlerini de kullanamıyoruz, ki bu da başka bir konu.

Türkiye, 2053 yılı itibarıyla karbon nötr olmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, bir de oldukça eleştirilen bir 2030 ara hedefi var. Enerji kooperatifleri bu iki hedefte nasıl bir rol oynayabilir?

Her yıl düzenli olarak çeşitli siyasi karar vericilerle de bir araya gelerek yaptığımız bir Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri Konferansı gerçekleştiriyoruz. En sonuncusunu Aralık ayında, Çanakkale’de yaptık. Bizim temel hedefimiz lobi çalışmaları aracılığıyla artık üretim yapamayan enerji kooperatiflerinin önündeki bu engelin kaldırılması, bundan sonraki sürecin daha net bir şekilde aydınlığa kavuşturulması, diğer kooperatiflere tanınmış olan vergi imkanlarının enerji kooperatiflerine de tanınması. Bunun haricinde 2030 yılına kadar da Türkiye’deki enerji ihtiyacının hiç olmazsa, konutlar bazında %5’ini enerji kooperatifleri aracılığıyla gerçekleştirebilmek istiyoruz. Bu da aslına bakarsanız yaklaşık 150 bin ortak demek. Diğer bir hedefimiz ise 2053 için enerji kooperatifleri aracılığıyla aynı Avrupa’daki gibi yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjinin %50’sinin kooperatifler veya topluluklar aracılığıyla karşılamak.

Bu çok önemli bir kavram. Bunun araştırmasını Avrupa Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri Birliği yaptı. Araştırmanın sonuçlarına göre, 2050 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin %50’si yurttaş enerjisi aracılığıyla sağlanabilecek. Bunlar bireysel girişimler de olabilir veya sadece bir araya gelerek herhangi bir hukuki altyapı olmadan mahalle girişimleri aracılığıyla da olabilir. Bunun gerçekleşebilmesi için hızlı bir şekilde kooperatiflerin önünün açılması gerekiyor. Ülkemizde enerji üretimi ancak legal yapılara dayalı. Bireysel olarak konutunuz var, dağıtım şirketine abonesiniz, ancak kendi evinizin çatısında üretebilirsiniz. Şirketiniz var, onun ihtiyacı için elektrik üretebilirsiniz. Veya kooperatif aracılığı ile (kişilerin bir araya gelmesi ile) üretebilirsiniz. Yurtdışındaki kullanıcılar ve üreticiler ise bunlara alternatifler geliştirmiş durumda. Kendi aralarında bir araya gelerek, sivil inisiyatifler kurarak da elektrik üretip kendi aralarında paylaşabiliyorlar. Veya aynı binada ev sahibi üretip, kiracısına da satabiliyor. İşte bu ve benzeri uygulamalar henüz ülkemizde uygulanamıyor. Dediğimiz gibi, bunlar aslında teknolojik olarak yapılabilir işlemler. Biz denemelerini TÜBİTAK destekli Horizon projeleri ile yapıyoruz. Ama sadece deneme değil, uygulanabilirlik de olsun istiyoruz.

Tüm bu alanlarda çalışmalarımız devam ediyor ve edecek de. Fosil yakıtlardan bağımsız, sadece yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı ve yurttaş katılımı ve inisiyatifi ile elektrik üretme imkanımız var. Sıfır karbon hedefimize bu şekilde hızla ulaşabiliriz.

Dergiye buradan ulaşabilirsiniz: https://www.ekoiq.com/temiz-enerjiye-dayali-yurttas-katilimi-ve-inisiyatifi-ile-elektrik-uretebiliriz/

betmatik ligobet nisanbet betebet hiltonbet milosbet